maritbet girişmaritbet
Fiyapı’yı Ferrariyle yarıştırıyorum

Fiyapı’yı Ferrariyle yarıştırıyorum

Fiyapı Yönetim Kurulu Başkanı Fikret İnan ile av tutkusu üzerine konuştuk

 

 
Kaynak: Banu Duran / Vatan
 
Tetiği çektiğim an deşarj oluyorum”
 
Fiyapı Yönetim Kurulu Başkanı Fikret İnan müteahhitliğin “Her an her şeyin olabileceği bir iş” olmasından dolayı çok stresli olduğunun altını çiziyor. Çözümü ise bulmuş; yüksek adrenalin!
Böylece beynini resetlediğini söylüyor. Bunun için de 15 yıldır Ağustos ve Eylül aylarında Antalya'daki köyüne gidip yaban domuzu avlıyor. Gece ormanda domuz gelsin diye beklerken kendini savunmasız hissettiğini ve sadece etraftan gelen seslere odaklandığını belirten İnan, hissettiklerini “Başka bir dünyaya gidiyorum” diye özetliyor.
 
* Bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah 07.00'de kalkıyor, 08.00'de ofiste oluyorum. Bir saat boyunca kahvaltı edip, gazete okuyarak işe adapte olmaya çalışıyorum. En az 4-5 gazete okuyorum ama magazin ve spor sayfalarını okumam. Hatta gazete eklerini bile çıkarıp öyle önüme getiriyorlar; vakit yetmiyor diğer türlü. Bir tek pazar eklerini okuyorum. Randevularımı 10.00 ile 13.00 arasına alıyorum ve ofisteki görüşmelerimi yapıyorum. Saat 13.00'ten sonra ise şantiyelere gidip işleri takip ediyorum. Akşamüstü 17.00 gibi tekrar ofise dönüyorum ve yapılması gereken görüşmeler varsa yapıp, saat 19.30'da eve geçiyorum. Benim için akşam yemeğini ailece yemek önemli.
 
* Magazini anlayabilirim de futbolla ilgilenmemeniz enteresan. Takım tutmuyor musunuz?
Futbolla ilgili hevesim ve merakım yok; hayatımda hiç stada gitmedim mesela. Takım da tutmam. “Ne olursa olsun ben X takımlıyım” demek mantıksız. Doğru bir şeyin taraftarı olursunuz; yönetim yanlışsa, oyuncular yanlışsa, suistimal varsa ben neyini destekleyeyim o takımın. Benim yaşam mantığım bu; başarıyı desteklerim, başarısız bir şeyi niye destekleyeyim? Şu an hiçbir takım sempatik gelmiyor açıkçası. Bir de ben toplu organizasyonlardan hoşlanmıyorum, bireysel sporları seviyorum.
 
* Sizi pek dışarıda ya da davetlerde göremiyoruz. Sevmiyor musunuz gece gezmesini?
Akşamları dışarı çıkmıyorum. Eğer özel bir durum varsa da eşimle gitmeyi tercih ediyorum. Akşam yapılan o yemekli toplantılar bana çok stresli ve yorucu geliyor ama bazı insanlar o iş yemeklerini kullanıyorlar.
Tüm müteahhitler “En büyük benim, en iyi ben yaparım, kral benim” diye dolaşır
 
* Davetlerde iş kovalamaya ihtiyacım yok mu diyorsunuz?
Kimse için “Aman hadi onunla görüşeyim” derdim yok. Allah'a şükür, kendi kendimize sistemimizi çeviriyoruz. Mantıksız bir şey ya zaten, iş yemeği. İş konuşacaksak buyurun gelin ofisimizde konuşalım. Eğer yemek yiyeceksek de gelin öğlen yiyelim ama akşam beni yoruyor. Zaten akşamları gerçek anlamda iş konuşuyorsanız bu da hatadır. Çünkü beyin zaten sabah sekizden akşam sekize kadar fır fır fır dönüyor; beyni dinlendirirseniz beyinden faydalanabilirsiniz. Benim beynim sabah 09.00'da çalışmaya başlar, akşam 20.00'de ise stop eder; stop etmediğiniz zaman beyin yorulur. Akşam evime gelen misafirle de iş konuşmam.

*  Eşiniz de şirketinizde çalışıyor değil mi?
Evet, eşim 2 yıldır şirkette seçeceğimiz renk, dekorasyon, mobilya yani tarzla ile ilgili fikirler veriyor. Part time çalışanım ama. Çünkü full time çalışırsa sakıncalı. Benim çok tempolu bir iş hayatım var. Eğer eşim ev hanımı olsa o hayatı fark edemez ve benim yapmış olduğum işlere yetişemez, dolayısıyla da bir şey paylaşamayız. Mesela eşim, şirketin içerisinde olup bitenle, çalışanlarla benden daha ilgili; şirkete dışardan bakıyor ve bizim göremediğimiz şeyleri görüyor. Hem kendini yormuyor hem de çocuklarımıza vakit ayırabiliyor.
 
* En büyük sırdaşınız eşiniz mi?
Eşimle sırlarımı paylaşırım ama ticari olarak hiç kimseye yüzde 100 açılmam. Çünkü insanların kaldırabilmesi önemli. Hadi ben size ticari sırlarımı açayım ama açtığım zaman benim sizden faydalanmam lazım. Eğer faydalanamayacağıma inanıyorsam niye açayım ki?
 
* Yani hiçbir projenizi hiç kimse yüzde 100 bilmez öyle mi?
Bilemez. Çünkü bu çok ağır bir bilgi. Herkesin bir gigabayt'ı var. Ben çok zekiyim anlamında değil bu, ama gerek de yok hani benim dışımda birilerinin her şeyi bilmesine.
 
* Çok eşi dostu arkadaşı olan biri misiniz?
Yok değilim. Çok azdır arkadaşım, 10 kişiyi geçmez. Hiç müteahhit arkadaşım yoktur örneğin. Bulunduğum organizasyonlarda karşılaşırsak konuşuruz o kadar. Zor çünkü. Tüm müteahhitler “En büyük benim, en iyi ben yaparım, kral benim” diye dolaşır. Böyle kompleksli bir meslek. Benim öyle bir derdim yok, o samimiyeti yakalayamıyorsunuz.
 
* Son yıllarda inanılmaz bir yükseliştesiniz. Bu
süre zarfında sizinle arkadaş olmak isteyenler arttı mı?
Arttı. Sektörde bir oyuncuysanız sizden menfaati olan insanlar olması da normal. Zor bir adamım ben, dışarıdan bakıldığında nemrut, yanına adam sokmaz gibi görünüyorum. Kel alaka aslında, hiç öyle biri değilimdir ama nemrut dururum. Sakinliği seviyorum ve toplu organizasyonlardan hoşlanmıyorum. Dolayısıyla da etrafımdaki arkadaşlarımı sınırlı tutmaya çalışıyorum.
 
* Kadınların ilgisi de çok arttı mı?
O konuda rahatım çok şükür. Kadınların ilgisi karşı tarafa bir ışık yakıyorsanız o zaman artar. Sizin de o yönde bir talebinizin olması gerekir. Verdiğiniz elektrikle alakalı bu. Böyle ortamlarda olmadığım için o tip şeylere de maruz kalmıyorum. Çok şükür ki sevdiğim bir eşim var ve mutluyum. İnanın ki bana yaklaşamıyorlar, o konuda duvar çok yüksek. Tek eşlilikle ilgili ısrarcıyımdır.

Yakışıklıyım ama Kıvanç Tatlıtuğ ile de mukayese etmiyorum kendimi
* Bir ortama girdiğinizde dikkat çeken bir beysiniz değil mi?
Öyleymiş. Uzun boylu olmam, yakışıklı olmam değil ama mesele. Belli bir güce sahipseniz kel, göbekli de olsanız bir yere girdiğinizde dikkat çekiyorsunuz. Kendimle ilgili iddiam yok ama kötü hissetmem kendimi.
 
* Ama sizin konumunuzdaki insanlar genelde sizin de bahsettiğiniz gibi kel ve göbekli olur. Bu kapsamda yakışıklı buluyor musunuz kendinizi?
Çok da mütevazı olamayacağım bu konuda, evet yakışıklıyım. Neye göre yakışıklıyım ama? Bakın ben müteahhitim, sinema oyuncusu değil. Kendimi bir Kıvanç Tatlıtuğ ile mukayese edecek halim yok.
 
* Çok yoğun ve stresli bir iş hayatınız var. Nasıl stres atıyorsunuz?
Bu stresi üzerinizde tutarsanız infilak edersiniz. Bizim işimiz her an her şeyin olabileceği bir iş. Bu da insana devamlı negatif bir elektrik yüklüyor. Adrenalin yaşayacağınız işler yaptığınız zaman beyin resetleniyor.
Avcılık bunlardan biri. Ama avcılık derken kuş ya da tavşan avlamaya gitmek değil tabii ki kastettiğim. Çünkü orada gariban, ufacık bir kuşa ateş edip öldürmek kafa dağıtmak değil tersine acı verici bir şeydir. Maalesef ben de bundan 20 sene evvel yaptım bunu, o konuda kendimden nefret ederim. Toplam 20 yıldır avcılık yapıyorum ve 15 yıldır sadece yaban domuzu avlıyorum.
 
* İlk nasıl başladınız avlanmaya?
Askere gitmeden önce arkadaşlarla kuş, tavşan avlamaya gidiyorduk, öyle başladı. Askerden sonra ise domuz avı enteresan geldi. İlk domuzumu 22 yaşında avladım.
 
* Nesi enteresan domuz avlamanın?
Karşınızdakiyle bir can savaşı veriyorsunuz. Domuz son derece tehlikeli ve zeki bir hayvan. Koku alma, duyma hissi korkunç. Mesela ben sigara kullanmıyorum ama sigara içseniz kokusunu kilometrelerce öteden sezip yanınıza yaklaşmıyor. Avlamak son derece zor bir iş, hatta en zorlardan; geyik avlamak kadar zor.
* Avlanmak için hep Antalya'ya mı gidiyorsunuz?
 
Antalya Toroslar'daki Akseki köyüme giderim. Orada bağlar, bostanlar var. Gece olduğu zaman o yaban domuzlar dağdan bostanlara geliyor ve mahsüle zarar veriyorlar.
Yıllar sonra o bağlara, bostanlara gittiğimde dedemlerin de diğer köylülerin de domuz gelecek diye korktuklarını gördüm. Domuz yaklaşmasın diye ses yapıyorlardı. Fikir ilk oradan çıktı. Hem domuz avcılığı yapıp adrenalini yaşıyorum hem de köylünün bağını koruyorum.
 
* Tamam artık karar verdiniz, gece domuz avına çıkacaksınız. Nasıl bir yol izleniyor?
Ava gece saat 02.00'den sonra gidiyoruz.
Domuzların gelebileceği yollar var. O yollara en az 4-5 kişi çıkıyoruz. Farklı noktalara konuşlanıyoruz ve ablukaya alıyoruz. 4-5 köpeğimiz var. Köpekleri salıyoruz ki, domuzları bulup bize doğru kovalasınlar. Sonra domuzların gelmesini bekliyoruz. Bu bazen 2-3 saati buluyor, bazen de hiç gelmiyorlar. Çok sabır isteyen bir iş.
 
* Ne giyiyorsunuz pekii?
Yürürken daha az ses çıkarsın diye mutlaka lastik ayakkabı giyiyoruz. Yaz ayları da olsa orman inanılmaz soğuk oluyor. O nedenle en az 3-4 kat kıyafet giyiyoruz, lahana gibi sarınıyoruz.
Avımı beklerken tüm dikkatimi gelen seslere veriyor, odaklanıyorum. Gece vakti ormanda tek başınayım. Birşey düşünemiyorum çünkü elimde tüfek bile olsa korumasızım. Her an yılan, akrep...vb. bir şeyle karşılaşabilirim.Hiç ses çıkarmamam lazım. Başka bir dünyadayım ormandayken.
 
Domuza önden ve kafa tarafından ateş etmeniz gerekli
* Kaç tüfeğiniz var? Domuzu tek kurşun da devirmek mümkün mü?
Bir tüfeğim var; otomatik Winchester. Domuzu tek kurşunla devirmeniz mümkün değil; vuracağınız noktalar var. Örneğin arkadan ateş etseniz de hiçbir işe yaramaz. Çok yağlı olduğu için yan ya da arkadan attığınız kurşun hayvana girmiyor çünkü. Önden ve kafa tarafından ateş etmeniz lazım. Domuz kurşunu diye bilinen kurşunun içinde 9 kurşun var. Ondan ancak 3-4 tanesini domuza isabet ettirirseniz devirebilirsiniz. Ancak bir el ateş ettiğinizde ikincisini atamıyorsunuz. Çünkü kaçmaya başlıyor ve domuzla aranızdaki mesafe artıyor. Dolayısıyla ilk attığınız kurşun önemli. Çoğu zaman vuruyoruz ama malesef cesedi bulamıyoruz. Yaralı olduğu halde km'lerce bile yol gidebiliyorlar. Vurmuş olmanın keyfini süremiyorsunuz yani. Sadece 4‘ünün cesedini gördüm vurduklarımdan, o kadar.
 
* Stresi nasıl atıyorsunuz ama onu tam anlamadım?
Beklerken o arada tüm dikkatinizi olabilecek sese odaklıyorsunuz. Gece vakti ormanda tek başınasınız. Bir şey düşünemiyorsunuz, çünkü her an yılan, akrep vb. bir şeyle karşılaşabilirsiniz. Orada elinizde tüfek bile olsa kendinizi korunaksız hissediyorsunuz. Başka bir dünyadasınız. Adrenalin inanılmaz. Aslında domuz size saldırmaz, korkar sizden ama önüne çıktığınız zaman veya yaraladığınızda sizin için son derece tehlikeli hale gelir.
 
* Atlattığınız en büyük tehlike neydi?
Bir gün ormanın içerisinde yürüyorum. Ay olmayınca daha da karanlık olduğu için iş hepten zorlaşıyor. O gün de ay yoktu. Yanımdan birden bir şakırtı koptu, meğer orada domuz sürüsü varmış. Şoku atlatıp ateş etmeye başladım ama benim üstümden de geçip gidebilirlerdi.
 
* Sadece yaz aylarında avlanıyorsunuz değil mi Fikret Bey?
Evet, çünkü kışın domuz gelmiyor. Yazın o bostandaki meyve sebzeleri yemeye geldiği için kışın yiyecek birşey yok ki. Av için en uygunu Ağustos ve Eylül ayları. Bizim orada bostanların en zengin olduğu dönemdir çünkü bu aylar.
 
* İki ay kısa bir süre. Diğer aylarda av için başka yerlere gittiğiniz oluyor mu?
Yok, gitmedim. Bolu'da da av oluyor ama orada sürek avcılığı yapmak lazım. Bilmediğimiz bölgede daha da tehlikeli bir iş. Benim avcılık konusunda kendimi deşarj etmem için 2 ay yeterli geliyor.
 
* Tetiği çektiğiniz an ne hissediyorsunuz?
Bu işin adrenalin kısmının arttığı zaman tetiği çekmeden önceki ve sonraki 5 saniyedir. Yani toplam 10 saniye! Tetiği çektiğiniz an ise bunun top noktasıdır. Deşarj olduğum an o an işte.
 
Ali Ağaoğlu dahil rakibim yok Ferrari'den bile hızlıyım
* Bir de kısaca şu araba merakınızdan bahsedelim, nasıl başladı?
O çocukluktan beri olan bir şey. 18 yaşımdayken iki arabam vardı mesela. Hep iyi arabalara bindim. Bu merakım son iki senedir bilindiği için beni görmemiş sanmasınlar yani.
 
* Metin Şentürk'e rekor denemesi sırasında verdiğiniz meşhur Ferrariniz dışında diğer arabalarınız neler?
Ferrari, Cabrio BMW, Range Rover jeep, Coupe BMW ve Porsche'um var. Günlük hayatta makam arabam Range Rover'dır. Ailecek bir yere gideceksek Porsche, cumartesi yalnız dolaşacaksam Ferrari'yi kullanırım.
 
* Araba alırken neye dikkat edersiniz?
Birincisi; 0-100 km'yi kaç saniyede çıktığı, ikincisi iç dizaynı; üçüncüsü dış estetiği.
 
* Kullandığınız arabanın hakkını verir misiniz?
Ziyadesiyle ama aptalca değil. En son havaalanındaki kapalı pistte Ferrarimle 310 km. hız yaptım.
 
* Sizin de araba merakınız olması Ali Ağaoğlu ile kıyaslanmanıza yol açıyor. Kızıyor musunuz?
Hiç öyle takıntılarım olmaz. Birçok insanın araba merakı var. Belli bir imkanlarınız varsa yapacağınız şeyler sınırlıdır, ne yapacağız ki?
 
* Gerçekten Ali Bey ile rakip misiniz?
Benim öyle bir derdim yok. Meslektaşlarımız bize göre daha avantajlı. Niye? Birçoğunun 10-15 yıllık marka deneyimleri var çünkü. Ama Fiyapı marka olarak 3 yıllık bir şirket. Bir yarış düşünün, siz yarışa başlamışsınız ama karşınızdaki sizden 10 tur önde. Sizin 10 turu kapatmanız ve öne geçmeniz lazım. Benim pozisyonum bu. Çok şükür şimdi bu 10 turluk açığı kapattık. Bundan sonra çok enteresan işler yapacağız.
 
* Ali Ağaoğlu da dahil rakibiniz yok mu?
Yok. Benim kadranım dijital, kaç yapacağını göremezsin. Benim kadar hızlı hareket edebilecek birisinin olduğunu zannetmiyorum. Ben Fiyapı'yı Ferrariyle yarıştırıyorum, Ferrariden daha hızlıyız. Bu kadar zamanda bu yolu alacak kimse yok.
 
* Müteahhitlerin biraz para harcaması, malını göstermesi güven vermesi adına gerekli midir?
Evet bu olumlu etki yaratır ama dozunu iyi ayarlamak lazım. Antipatik noktaya da gelebilirsiniz. Bir nebze göstermek lazım ama doğru. Çünkü insanlar sizi tanımak istiyor; fikri nedir, zikri nedir, yaşam tarzı nedir diye.
  • Etiketler:

Yorum Yaz