Can Ortabaş, Çeşme’nin doğal güzelliklerine yatırım yaptı!
Meral Tamer, Milliyet Gazetesi'ndeki köşesinde Can Ortabaş'ın Çeşme'deki doğal yatırımlarından bahsetti
Birkaç günlüğüne geldiğim Çeşme'de “21. yüzyılın girişimcisi işte budur” dedirten Egeli bir işadamıyla tanıştım: Can Ortabaş. Yatırımlarını yaşadığı ortamın tarihini, kültürünü, florasını, doğal ortamını dikkate alarak büyüten tam bir küresel oyuncu Ortabaş.
Can Bey'in son 10-12 yıla sığan hikâyesini, daha önce değişik kişilerden birkaç kez dinlemiştim; daha çok da 2 yıl önce piyasaya çıkan Urla Şarapçılık bağlamında... Ancak Urla'da Avrupa ve Ortadoğu'nun en büyük palmiye çiftliğini gezip Ortabaş'ı dinleyince bambaşka bir tablo çıktı ortaya...
Onun ufku çok geniş, hayalleri çok büyük. Can Bey için mesele dünyanın en büyük palmiye çiftliğini yaratmak ya da çok kaliteli şaraplar üretmek değil, Made in Urla markasını yaratmak; 10 yıl sonra Urla'da Toskana ya da Bordo benzeri bir agro-turizm vadisinin temellerini atmak ve Made in Urla markasını yaratarak uluslararası arenaya taşımak.
Palmiye çiftliği derken...
Hikâyemiz, Ortabaş'ın İzmir'de sahibi olduğu Cumba Restoran'a birkaç palmiye koymak istemesiyle başlıyor. Bakıyor ki palmiyelerin hepsi ithal ve çok pahalı, iç pazarı ve komşu ülkeleri düşünerek bir palmiye çiftliği kurmaya karar veriyor. Urla'da 2000 dönümlük arazi satın alıp, değişik ülkelerden farklı türde palmiyeler getirterek Uzbaş Palmiye Çiftliği'ni kuruyor.
Ancak araziyi dolaşırken yamaçlardan yukarı doğru antik dönemden kalma teraslar ve bağ setleri olduğunu fark ediyor. Arazide toprak düzenlemesi yaparken eski üzüm kütüklerinin bolluğu dikkatini çekiyor. Ve biraz araştırınca bu topraklarda M.Ö. 4 binlerden beri üzüm yetiştirildiğini, 1. Dünya Savaşı öncesinde sadece Urla ve Karaburun Yarımadası'nda üretilen şarap miktarının (72 milyon litre), bugün Türkiye'nin toplam şarap üretiminden (65 milyon litre) fazla olduğunu öğreniyor. Tahmin edebileceğiniz gibi üretimi Rumlar yapıyor ve Yunanistan'a ihraç ediyorlarmış.
Urla Şarapçılık
Ortabaş, Urla'nın el değmemiş bu arazisindeki mikro klimanın üzüm bağlarına uygun olduğunu anlayınca bağcılığa da başlıyor. Ancak bu aşamada 2 arkadaşından destek istiyor. Bülent Akgerman ve Deniz Barçın'la birlikte bitişik araziler satın alarak üzüm yetiştirmeye başlıyorlar. Kaliteli şarap üretebilecek üzümleri yetiştirdiklerine ikna olunca da 7 milyon euro'luk yatırımla küçük ama en yeni teknolojiyle donanmış, modern bir şaraphane kuruyorlar. Ve böylelikle Urla Şarapçılık doğuyor. Kırmızıda Tempus'u, tatlı beyaz şarapta Bornova Misketi'ni özellikle tavsiye ederim, Urla Chardonnay'e pek ısınamadım; ağzım Sarafin Chardonnay'i arıyor.
YANMAYAN ağaçlar
Palmiye çiftliğine dönersek... 200'den fazla palmiye türü bulunan uçsuz-bucaksız arazide Ortabaş'ın dünyanın 54 ülkesinden topladığı 1900 çeşit bitki var; bunlardan 400'ü Akdeniz'de ve Ege'de olup da Türkiye'de hiç olmayan bitkiler. 1000 yaşında zeytin ağaçları, kaktüsler, bergamut kokulu naneler, Toskana selvisi de denen incecik upuzun kalem selviler, Can Bey'in Monaco Sarayı'ndan zorla aldığı oya ağaçları...
Ve Avustralya'dan tanesi 9-10 bin euro'ya ithal ettiği 1000 yıllık yanmayan ağaçlar... Evet yanlış okumadınız, gövdeleri simsiyah is içinde olan ağaçlar bunlar. Yılda yarım santim büyüyorlar. Sadece Avustralya'da bulunuyorlar; pasaportları var ve yılda ancak 1000 tanesinin ihraç edilmesine izin veriliyor.
Bitmedi; Can Bey çekirdeksiz nar yetiştiriyor. Nazif Çavuşoğlu ile birlikte limonçello gibi narçello yapacaklar; isim hakkını almışlar bile... Ginkgo Biloba, papatya ve kolesterol düşürücü, antiaging ve afrodizyak özelliği olan değişik tür hünnaplar yetiştiriyor; tahmin edebileceğiniz gibi yakın hedeflerinden biri de reçetesiz satılan doğal ilaçlar üretmek.
Özetle Can Ortabaş kaybolmuş bir kültürü, Urla'nın kozmopolit ve zengin geçmişini yeniden canlandırmaya çalışıyor.
Bu proje, doğanın içinde doğayı anlayabilmeyi, doğadan katma değer yaratmayı hedefleyen bir life style oluşturmayı amaçlıyor.
Meral Tamer/Milliyet
Yorum Yaz