maritbet girişmaritbet
Uyarılar devam ediyor!

Uyarılar devam ediyor!

Büyük kayıpların ve büyük acıların yaşandığı 17 Ağustos depreminin 12. yılında, uzmanların uyarıları devam ediyor

Büyük kayıpların ve büyük acıların yaşandığı 17 Ağustos depreminin 12. yılında, uzmanların uyarıları devam ediyor. Jeoloji Mühendisleri Odası Mersin İl Temsilcisi Erkan Demir, büyük felaketin üzerinden geçen bunca zaman sonunda; deprem kuşağında yer alan Türkiye'nin hala depremlere hazırlıklı olmadığını öne sürdü. Ulasal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı'nı da eleştiren Demir, bu planın 'toplumsal bir sözleşme' niteliğinde olması ve tüm tarafların görüşü alınarak hazırlanması gerektiğini belirtti.

17 Ağustos 1999'da meydana gelen ve 18 binin üzerinde insanın yaşamını yitirdiği Marmara depreminin 12. yılında yazılı açıklama yapan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası İl Temsilcisi Demir, Türkiye açısından yüzyılın felaketi olarak nitelediği depremin üzerinden geçen bunca sürede, depreme hazırlıklı olup olmadığımız konusunda doğanın bizleri test etmeye devam ettiğini kaydetti. Yaklaşık üç ay önce Simav'da yaşanan 5.9 büyüklüğündeki bir depremin meydana getirdiği hasar ve can kayıpları ile toplumda yarattığı korku ve paniğin, Türkiye'nin depremlere hazır olmadığı gerçeğini bir kez daha anımsattığını ifade eden Demir, depremin; Türkiye'nin yüzölçümünün yüzde 96'sını tehdit eden yadsınamaz bir gerçeklik olduğunun altını çizdi. En aktif fay zonları üzerinde bulunan Türkiye'de, doğa olayı olarak depremin kaçınılmaz olarak tekrar karşımıza çıkacağına işaret eden Demir, “Bu jeolojik gerçeklik bilinmesine karşın, doğa olayının büyük bir afete dönüşmesinin ardından geçen 12 yıl sonra bugün yaşadığımız çevrenin afetlere karşı daha güvenli olduğunu söylemek mümkün değildir. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak sormak istiyoruz. Aradan geçen süre içerisinde yapılması gerekler yapıldı mı? Afet risklerini azaltmaya yönelik toplusal bileşenlerin tüm tarafların katılımıyla oluşturulmuş “Ulusal Deprem Stratejisi” oluşturuldu mu? Ülkemizin Afet Tehlike Haritaları hazırlandı mı? Afet, İmar ve Yapılaşma ile ilintili yasalarda daha güvenli yaşam alanları oluşturulması konusunda tek bir değişiklik yapıldı mı? Ülkemizin afet risklerini azaltmaya yönelik bütçe kalemleri ve fonlar oluşturuldu mu? Halkın afet bilinci ve afetlerle mücadele kültürü değiştirilebilindi mi? Bu sorulara olumlu cevap vermek mümkün değildir” dedi.

“ULUSAL DEPREM STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI TÜM AKTÖRLERİN KATILIMIYLA HAZIRLANMALI”

Erkan Demir, açıklamasında Afet Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığı tarafından 2011 yılı başında hazırlanarak kurum ve kuruluşlara gönderilen “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”nı da eleştirdi. Planın, birçok noksanlığı barındırmasına karşın, böyle bir çabanın içinde olunmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiren Demir, ancak toplum güvenliği açısından böylesine önem taşıyan bir stratejik planın üniversitelerden, meslek örgütlerinden, ilgili sivil toplum örgütlerinden, siyasi partilerden ve kamu kurumlarından saklanarak hazırlanmasının önemli bir sorun olduğuna dikkat çekti. Demir, “Hazırlanma süreçlerindeki bu eksiklik Stratejik Planlamanın mevzuatına olduğu kadar doğasına da aykırıdır. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı süreçlerindeki bu eksiklik gerek plan içerisindeki mevcut durum analizlerinde gerekse de eylem planlarında bütüncül ve katılımcı bir bakış açısının geliştirilebilmesine engel olmuştur. Plan, afet yönetimin temel ilkelerinden biri olan ve afet güvenliği için son derece önemli olan imar, planlama, kentleşme, yapılaşma ile afet mevzuatı arasındaki bütünselliği göz ardı ettiği gibi afet ve depremlere karşı güvenli yaşam için yapılması gerekenler sadece teknik bir sorun olarak algılanmış, depremle mücadelenin sosyo-ekonomik boyutu planlamanın dışında tutulmuştur” ifadelerini kullandı.

"Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı"nın, tüm ilgililerin görüşleri alınarak yeniden hazırlanması gerektiğini savunan Demir, “Ülke geleceği için son derece önem taşıyan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı gibi bir belgenin, ancak 'toplumsal bir sözleşme' niteliği taşıdığında bir anlamı olacağı açıktır. TBMM'de 23. Dönemde kurulan 'Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Meclis Araştırması Komisyonu Raporu' dahil, konuyla ilgili tüm dokümanlarda vurgulanan katılımcılığı esas alan bir yöntem izlenerek hazırlanmadığı sürece bu planın hayatta karşılık bulması zor gözükmektedir. Bu nedenle, hazırlanan taslak, süreç içerisinde yer alan tüm aktörler ile siyasi partilerin de katılacağı toplantılar dizisiyle yeniden ele alınmalı ve sonucunda mutabık kalınan metin stratejik eylem planı olarak toplumun önüne getirilmelidir” diye konuştu.

“AFET MEVZUATI ÇATI YASA ALTINDA YENİDEN YAPILANDIRILMALI”

Demir, ülkenin depreme hazırlıklı olması için yapılması gerekenleri de şöyle sıraladı: “Depremle doğrudan veya dolaylı ilişkili tüm mevzuat; 'Afet ve İmar Kanunu' ana ekseninde düzenlenecek çatı/çerçeve yasaların altında yeniden oluşturulmalıdır. İmar ve afet mevzuatı arasındaki kopukluk giderilmelidir. Afet mevzuatı, bütünleşik afet yönetiminin ana hatlarını içerecek şekilde yeniden düzenlenmesi yoluyla elde edilecek bir çatı yasa altında yeniden yapılandırılmalıdır. Bu çatı yasa altında afet mevzuatımıza, diğer ülkelerde de örneğine rastlanan, deprem özelindeki çalışmalara referans olacak 'Fay Yasası' kazandırılması, 'Diri Fay Haritası', 'Yüzey Faylanması Tehlike Zonu Belirleme (Tampon Bölge)' ve 'Sismotektonik Harita' hazırlanması ve kullanımına ilişkin alt mevzuatın oluşturulmalıdır. İdarelerin (Valilik/İl Özel İdaresi ve Belediyeler) çevre düzeni ve mevcut imar planlarını gözden geçirmeleri, imar sınırları içindeki alanların karşı karşıya olduğu afet tehlikelerini belirlemek için jeolojik ve jeoteknik etütlerini yaptırmaları sağlanmalıdır. İmar planına esas jeolojik-jeoteknik etüt raporları ve yerleşime uygunluk değerlendirme haritaları, kentsel bilgi sisteminin bir parçası olarak kullanıma sunulmalıdır. Genelde afetler özelde depremle mücadele süreçlerinin sosyo-ekonomik boyutuna dikkat çekilmeli ve bu süreçte düşük gelir grupları desteklenmelidir. Ulusal, bölgesel ve yerel altyapı (petrol ve gaz boru hatları, baraj, gölet regülatör gibi su yapıları, içme ve kullanma suyu gibi alt yapı tesisleri, enerji tesisi ve dağıtımı gibi) tesislerin depreme hazırlanması, depremden korunması için gerekli çalışmalar ile bunlara ilişkin yasal düzenlemelerin yapılması sağlanmalıdır. Eskiyen ve yıpranan yapıların yenilenerek kullanılması veya yıkılarak yenilenmesi süreçleri bugün yaşanan kentsel dönüşüm süreçlerinde olduğu gibi yoksulun elinden evinin alınması, düşük kamulaştırma bedeliyle mağdur edilmesi yerine eskiyen, yıpranan yapıların süratle yenilerinin yapılacağı bir süreç başlatılmalıdır. İyileştirilecek yenilenecek yapılar için düşük gelir gruplarına yönelik fon oluşturulmalıdır. Unutmamalıyız ki, doğanın şakası yoktur.”

  • Etiketler:

Yorum Yaz